Öğrenmesi gerekli biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını, fakat şunu da öğret ona: 'her alçağa karşı bir kahraman, her bencil politikacıya karşı kendini adamış bir lider vardır.' Her düşmana karşı bir dost olduğunu da öğret ona. Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen, kazanılan bir doların, bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu öğret. Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve kazanmaktan neşe duymayı. Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu. Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona. Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını.
Eğer yapabilirsen; ona kitapların mucizelerini öğret. Fakat ona; gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceği zamanlar da tanı. Okulda hata yapmanın, hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona. Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi.
Nazik insanlara karşı nazik, sert insanlara karşı sert olmasını öğret ona. Herkes birbirine takılmış bir yönde giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma. Tüm insanları dinlemesini öğret ona, fakat tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret. Eğer yapabilirsen üzüldüğünde bile nasıl gülümseyebileceğini öğret ona. Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret. Herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini öğret ona ve aşırı ilgiye dikkat etmesini.
Ona, kuvvetini ve beynini en yüksek fiyata satmasını fakat hiçbir zaman kalbine ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret. Uluyan bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa dimdik dikilip savaşmasını öğret. Ona nazik davran ama onu kucaklama. Çünkü, çeliği ancak ateş saflaştırır. Bırak sabırsız olacak kadar cesaretine sahip olsun, bırak cesur olacak kadar sabrı olsun. Ona her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacaktır.
Bu, büyük bir taleptir; çünkü ben OĞLUMUN KÜÇÜK BİR İNSAN OLMASINI İSTEMİYORUM
8.01.2012
paylaşarak çoğalmak...
Ölmek üzere olan yaşlı bir baba, yatağının başına üç oğlunu çağırarak, onlara vasiyette bulunur:
- Oğullarım, ben ölünce, birbirinize düşmemeniz için, size sahibi olduğum 17 deveyi paylaştırmak istiyorum. Miras olarak develerin yarısını büyük oğluma, üçte birini ortancaya, dokuzda birini ise küçük oğluma bırakıyorum.
Babalarının ölümünden sonra, mirası babalarının vasiyeti uyarınca paylaşmak üzere kardeşler bir araya gelirler. Fakat bir türlü işin içinden çıkamazlar. Mirası babalarının istediği gibi pay edemezler. Çünkü 17 sayısı ne 2'ye, ne 3'e, ne de 9'a bölünebilir.
"Bu işin üstesinden ancak köyün tecrübe ehli, yaşlı bilgesi gelir!" diye düşünüp, ona giderek, danışırlar. Bilge kişi :
- Benim bir devem var, onu da alıp, yeniden hesap yapın!" der. Bu cömertliğe çok şaşıran oğullar, 18 deveyi pay etmeye girişirler. Önce 2'ye bölerler, büyük oğul 9 develik payını alır. Sonra 3'e bölerler, çıkan 6 deveyi de ortanca oğul alır. Daha sonra 9'a böldüklerinde 2 deveyi de küçük oğul alır. Ama, bütün develeri paylaştıktan sonra ortada fazladan bir deve kalır yine. Oğullar bu duruma da bir çözüm getirmesi için yaşlı bilgeye başvururlar.
Bilge kişi güler ve:
- "İyi öyleyse!" der. "Sorun çözümlendiğine göre, ben de devemi geri alayım."
Bilge kişi tıpkı bilgi gibi katalizör olarak olaya girer, çözümü sağladıktan sonra olaydan çıkar. Sorunu çözmede insanlara yardımcı olur, ama kendinden de bir şey eksilmez. Özellikle sevgi ve bilgi verdikçe azalmayan, daha da çok artan, tükenmez bir özelliğe ve güzelliğe sahiptir. İşte bilgelik ve bilge kişi budur.
- Oğullarım, ben ölünce, birbirinize düşmemeniz için, size sahibi olduğum 17 deveyi paylaştırmak istiyorum. Miras olarak develerin yarısını büyük oğluma, üçte birini ortancaya, dokuzda birini ise küçük oğluma bırakıyorum.
Babalarının ölümünden sonra, mirası babalarının vasiyeti uyarınca paylaşmak üzere kardeşler bir araya gelirler. Fakat bir türlü işin içinden çıkamazlar. Mirası babalarının istediği gibi pay edemezler. Çünkü 17 sayısı ne 2'ye, ne 3'e, ne de 9'a bölünebilir.
"Bu işin üstesinden ancak köyün tecrübe ehli, yaşlı bilgesi gelir!" diye düşünüp, ona giderek, danışırlar. Bilge kişi :
- Benim bir devem var, onu da alıp, yeniden hesap yapın!" der. Bu cömertliğe çok şaşıran oğullar, 18 deveyi pay etmeye girişirler. Önce 2'ye bölerler, büyük oğul 9 develik payını alır. Sonra 3'e bölerler, çıkan 6 deveyi de ortanca oğul alır. Daha sonra 9'a böldüklerinde 2 deveyi de küçük oğul alır. Ama, bütün develeri paylaştıktan sonra ortada fazladan bir deve kalır yine. Oğullar bu duruma da bir çözüm getirmesi için yaşlı bilgeye başvururlar.
Bilge kişi güler ve:
- "İyi öyleyse!" der. "Sorun çözümlendiğine göre, ben de devemi geri alayım."
Bilge kişi tıpkı bilgi gibi katalizör olarak olaya girer, çözümü sağladıktan sonra olaydan çıkar. Sorunu çözmede insanlara yardımcı olur, ama kendinden de bir şey eksilmez. Özellikle sevgi ve bilgi verdikçe azalmayan, daha da çok artan, tükenmez bir özelliğe ve güzelliğe sahiptir. İşte bilgelik ve bilge kişi budur.
2.01.2012
Kanatlara Veda....
Onları melek yapınca yücelttiğimizi sanırız. Oysa yaptığımız düpedüz aşağılamadır aslında. Bir insanı melek olmaya zorlamak kadar büyük bir şeytanlık düşünemiyorum.
İyiliğinizi isteyen bir dostunuz günün birinde şunu diyor: “Sen çok düzgün bir adamsın. Bu da insana hüzün veriyor...”
Şöyle cevaplıyorsunuz: “Hayatta hata yapma şansın olmayınca düzgün oluyorsun mecburen. Yoksa ben de saçmalamak isterdim. Yanlış kararlar vermek, zamanı boşa harcamak, Amsterdam’a gidip ot çekerek yerlerde yuvarlanmak emin ol pek hoşuma giderdi. Bunları yapma lüksüm olmadı ama. Çünkü tüm mesaimi hayatta kalmaya ve yeteneklerimi geliştirmeye harcamak zorundaydım”.
O sırada kocaman köpeği gelip oturmuş oluyor yanına. Küçükken seyrettiğiniz Lassie dizilerinden fırlayıp gelmiş tatlı bir şey. Arkadaşınız bir sigara yakıyor, sadık dostunu okşayarak dinliyor sizi.
“En kötü tarafı da ne, biliyor musun?” diyor, elini altın sarısı tüylere bir kez daha daldırarak: “Kendini melek zannediyorsun. Melek olmaya çalışıyorsun. Bu da seni mahvediyor”
“Ne yapayım?” diyorsunuz.
“Kanatlarınla vedalaş” diyor.
Ne var ki zor iş insanın kanatlarına veda etmesi.
Kanatlarına ihtiyacının kalmadığını anlaması kolay değil. Ama her zaman daha zor bir şey var hayatta: O kanatları taşımak.
Mesele kanatların ağır olması değil sadece. O tuhaf ve tüylü şeyleri omuzlarımızda taşırken iki büklüm olmamız da değil. Asıl sorun, kanatların bizi melek yapması.
Yani haklı arkadaşınız.
Kanatlar meleğe dönüştürüyor sizi. Temiz, beyaz, masum varlıklar haline geliyorsunuz. İlk bakışta güzel görünüyor tabii; etrafınızdaki halenin herkesin gözünü kamaştırması hoşunuza gidiyor. Caddelerde kanatlarınızı hafif hafif kımıldatarak dolaşmaktan benzersiz bir zevk alıyorsunuz.
Sonra sonra anlıyorsunuz, bunun cendere olduğunu.
Çünkü melek olunca aşık olmaya, sevişmeye ya da intikam almaya hakkınız yok. Adı üstünde, meleksiniz çünkü. Bir melekten ne bekleniyorsa onu yerine getirmekle yükümlüsünüz. Başkalarının gözündeki melek imajına hizmet etmekle geçmeli hayatınız.
Tabii hayat geçip gitmeli bu arada.
“O salak kanatları omuzlarıma takanı bir bulursam yapacağımı biliyorum” diyorsunuz arkadaşınıza.
Kahkahayla gülüyor. “İnşallah geç kalmamışsındır” diyor sonra.
Melek olmak bu yüzden biraz hüzünlü işte. Tatsız bir varoluş biçimi. Etrafınızdaki meleklere dikkatle bakın; başkaları için yaşadıklarını göreceksiniz.
Annemiz, öğretmenimiz, babamız ya da kardeşimiz onlar. Cinsiyetleri yok. Cinsellik onların yanında konuşulmaz bile. Başkalarının biçmiş olduğu melek rolünü çıt çıkarmadan oynayarak yuvarlanıp giderler.
Onları melek yapınca yücelttiğimizi sanırız. Oysa yaptığımız düpedüz aşağılamadır aslında. Bir insanı melek olmaya zorlamak kadar büyük bir şeytanlık düşünemiyorum.
İlahi hiyerarşide bile melek insandan sonra değil mi?
Melekler başka şansları olmadığı için iyi ve masum. İnsanoğluysa kendi seçimiyle iyi ya da kötü olabiliyor.
Onu yaradılış dekorunda başrole çıkaran da bu belki: Işığa olduğu kadar karanlığa da sahip olması. İkisinden de beslenerek bulması, evrenin muhteşem döngüsü içindeki yerini.
Yoksa o kadar büyüyor ki kanatlarınız, yürümenizi engelliyor artık.
Sürekli başkalarının ne diyeceğini, nasıl göründüğünüzü, töreye uyup uymadığınızı düşünmekten yaşamaya fırsatınız olmuyor ve bu mutsuz ediyor sizi.
Oysa mutsuz olmak istemiyorsunuz. Mutsuz bir baba ya da anne olmak istemiyorsunuz.
Mutluluk özlemi dolaşıyor damarlarınızda. Melek kanunlarına göre suç işlediğinizi düşünüyor ve suçluluk duyuyorsunuz. Meleklere özgü bu suçluluk duygunuzu kullanarak size istediklerini yaptırabilirler.
Suçluluk bir duygudur çünkü. Tıpkı aşk gibi.
Aşık oluyorsunuz bu arada. Böylece her şey kendiliğinden çözümlenmiş oluyor. Kanatlarınız derhal alınıyor elinizden. Meleklerin aşık olmaya hakları yok, biliyorsunuz. Aşık olmanın cezası, dünyaya kafa üstü düşmek.
Oysa bilmiyorlar: Uçmanızı engelleyen o ağır kanatlardı aslında.
Kanatlarınızdan kurtulunca hafifliyor ve özgürleşiyorsunuz. Kendi isteğinizle seviyorsunuz bir çocuğu, başkaları öyle istediği için değil. Kendi isteğinizle kokluyorsunuz bir kadını, kardeşinizin yardımına koşarken işinize yarayan başkalarının taktığı kanatlar değil, insan bacaklarınız oluyor.
Melek değilsiniz artık. Bu sizi insanlaştırıyor.
Hata yapabilir, saçmalayabilir, yanılabilirsiniz. Provası olmayan bu dünyada kusursuz olma mecburiyetinden kurtulabilirsiniz.
Kanatlarınızla vedalaşıyorsunuz. Özgürlüğe uçabilirsiniz artık.
(Tuna Kiremitci)
1.01.2012
Tutarlı Dostluk(Dostluk Mektupları)
Sevgili Dostum,
“Tutarlı olmak” ne demektir? Çok insan bunu bilmediğinden dolayı dostluklarında seviye, gelişme ve kalite bulunmaz. Sadece dost olmuş olmak için de dost olunmayacağını bildiğimizden bizlerde dostluğumuzun “ Tutarlı dostluk” olmasına büyük çaba harcamak zorundayız.Bugün mektubumda bunu anlatarak “tutarlı dostluk” konusunda seni aydınlatmak istemekteyim.
Can dostum,
“Tutarlı olma” dan ne anlamaktayım? Önce bu konu üzerinde durmak lazım. Tutarlı olmak demek insanın Kendi Düşünce ve duygularını davranışlarına aktarırken bir zamandan diğerine, bir ortamdan diğerine değişmezlik ve süreklilik göstermesi demektir. Yani insanın bir şeye inanması ve onu her zaman yapması tutarlılık olmakta. Bizim dostluğa inanmamız ve her zaman birbirimize dostça davranacağımıza söz vermemiz ve buna uymamız “ Tutarlı dostluk” olmakta yani.Özü ve sözü bir olan insanlar karşılarına güven verecekleri için kendilerinin el emin yani güvenilir insnalar olarak tanınmalarına da vesile olacaklardır.
Sevgili dostum,
Birde Kişisel Bütünlük kavramına değinmek istemekteyim. Nedir Kişisel Bütünlük? Kişinin kendi kendini aldatmaması ve inandığı ilkeler ve değerler çerçevesinde yaşamını oluşturması ilkesidir. Ama ne yazık ki günümüzde insanlar birbirlerini sevmedikleri halde “ Birbirini seviyormuş gibi yaparak sevmek oyunu oynamaktalar. Kişisel Bütünlüğü ve tutarlılığı olmayan insanlarda zaten mutlu olamamaktalar. Tutarlı olmaya inanmak yetmez, bunu aynen hayatımıza da uygulamak ile olacak iş.
Can dostum,
Biz, bu dostluğumuza inandığımız gibi geliştirmeye kendimizi adadığımız, aynı zamanda da dostluğun gelişimine çaba harcadığımız için mutlu olmaktayız işte. Kendini adama ne demek? Bunu çok insan bilmez. Kendini adama demek “ Kendinin bilincinde olan kişinin vicdani yeteneklerini kullanarak kendi zayıf taraflarını, gelişmesi gereken yönlerini, ya da yaşamından atılması gereken tutum ve davranışlarını belirleyerek daha iyi bir insan olmaya söz vermesi olarak tanımlayabiliriz.
Can dostum,
Yani bizler dostluğa kendimizi adadık ve bu dostluğun gelişmesi için nelerin gerekli olduğunu ve nelerin gerekli olmadığına bakarak dedikodudan uzak, birbirimize yalan söylemeden, samimi duygularımızla, kendi özümüze de saygılı olarak birbirimize ve kendimize karşı tutarlı olacağımıza her zaman söz vererek bunu da hayatımıza uyguladık. İşte bu aşamada da dostluğun hakikisini yaşamanın mutluluğuna erdik.İnsanın kendisini adayacağı ilkelerinin ve hayat felsefesinin olması da mutlu ve huzurlu olmasına sebep olacak mutlaka.
Can dostum,
Bu anlattıklarım çerçevesinde insanlar tutarlı olmadıklarından, dostluk dedikleri arkadaşlıklara kendilerini bir insan gibi adamadıklarından dolayı da hayat onlara istedikleri mutluluğu verememekte. İnsanlar geçmişteki hatalarını bırakarak bundan sonra tutarlı ve kişisel bütünlük içinde kendilerini dostluklara adarlarsa mutlu olacaklarına candan inanmaktayım.
Can dostum,
İnsanlar kişisel olarak kendilerini ifade edemediklerinden dolayı da dostluk kurmamaktalar çok zaman kişisel ifade ne demek? Tutarlı dostlukta neden gerekli? Bakın onu da size anlatayım. Kişisel ifade etkili yaşam kurmak isteyen bilinçli kişinin, ilke ve değerlerini yaşamı boyunca gerçekleştirmek istediği amaçlarını yazılı olarak veya sözlü olarak belirtmesi.
Canım dostum,
Bizde söz vermek kolay ama tutmak, tutarlı olmak zordur. İnsanlarımız belki söz verme ve sözde durmamayı önemsemez ama karşısındaki insan önemserse o zaman karşısındaki insan “ ya kibirli olur ya gururlu. Halbuki insanlar kendilerini dinlemeyen, anlamayan ve dedikodusunu her fırsatta yapan insanlardan uzak kalmak haklarının var olduğunu göstermek için insanlardan uzak kalırlar. Bunu karşı taraf kibir olarak algılar. Mesela bizler dedikoduyu sevebiliriz ama karşımızdaki insan sevmiyor olabilir ve onun dedikodu sevmemesi ve biz dedikodu yapığımız için de bizlerden uzak durma hakkı vardır her zaman.. Onun hakkına hiç kibir veya gurur deme hakkı da yoktur insanın .
Canım kardeşim,
Dostluğumuzda işte bu ilkeleri ön plana çıkardığımız için hem güzel dostluk kurmanın sevincini yaşamaktayız hem de başkalarına nasıl dostluk kurulacağının dersini ve örneğini gösterdiğimiz için de mutlu olmaktayız. İşte dostluğumuzu pekiştiren ve geliştiren de başkalarına örnek olmasını sağlayan da bu duygu değil midir?
Sevgili Kardeşim,
Tutarlı olmak tutmaktan gelir. Nedir tutmak? Söz tutmak. Bilgi tutmak.İlkeleri tutmak. Kısaca bütünleşmek ve paylaşmak demek. Ama insanlar tutmanın önemini bilmediği için tutarlı olmayı da önemsemez kendileri hata yaptıkları zaman hatalarının hoş karşılanmasını isterler..Başkalarının hatalarını da af etmek istemezler. Kısaca tutarlı olmak işlerine gelmez. Halbuki bizler “ Kendisi için istediğini kardeşi içinde istemedikçe insan kemale ulaşamaz” diyen bir dinin mensuplarıyız. Bunu uygulamayan buna inanmayan tutarsız insana bizler nasıl hoş görüde bulunacağız?
Canım kardeşim,
Hayatımızda tutarlılıklar ön plana çıkmazsa tutarsızlıklar ile kişisel ifadesi olmayan insanlar olarak günü kurtaran, o günün şartlarına uyarak haklıyı savunmayan, hakkı vermeyen insanlar olursak zaman gelir ki bizlerin de hakkı yenir. Zamana göre davranırsak o zaman, zaman bizim aleyhimize de olur “ Zamanın kime dost, kime düşman olacağı bilinmez” deyimi üzerine iyi düşünmek lazım değil mi ?
Canım dostum,
Tutarlılık insana sadece dostlar kazandırmaz, ilkelere bağlı olarak yaşamayı, hayatı sevmeyi de öğretir. Ama küçük yaşta anne ve baba tarafından çocuklara tutarlı olmak öğretilmezse hayat sonunda bizlere her zaman mutsuz olacağımız, çok zaman “ keşke zamanında tutarlı olsaydık “ diyerek hayıflanacağımız zamanları da sık görmeye başlarız. Bunu yaşamak istemiyorsak tutarlılıklarımızı önemsemeliyiz.
Can dostum,
İlkelerden bahsetmiştim sana biraz önce. İlke merkezli bireyler olarak yaşamak da dostluklarımızın pekişmesine sebep olur.İlke merkezli birey, yaşamını kendi özgür iradesi ile seçtiği ilkeler içerisinde yöneten, dört yaşam boyutunun temeline bu ilkeleri koyan kişi olarak tarif edebiliriz. İnsanların belli ilkeleri olmadan işlerine geldiği gibi, insanları sevemeden, sevgi gösteremeden nasıl yaşadıklarını düşünelim.. Tutarsız insanların mı yoksa tutarlı, çevresine sevgi gösteren insanların mı daha çok sevildiğini ve önemsendiği bir düşünelim.
Canım dostum,
Biz işte bu ilkelere göre tutarlı ve sevgiye dayalı bir dostluk kurduğumuz ve insanlara da bu güzel duyguları aşılamaya çalıştığımız için dostluklarımızın tadını yaşamaktayız.
Bu duygularla size selam ve sevgilerimi iletmekteyiz.
Dostun
Alıntı:Turan Yalçın
“Tutarlı olmak” ne demektir? Çok insan bunu bilmediğinden dolayı dostluklarında seviye, gelişme ve kalite bulunmaz. Sadece dost olmuş olmak için de dost olunmayacağını bildiğimizden bizlerde dostluğumuzun “ Tutarlı dostluk” olmasına büyük çaba harcamak zorundayız.Bugün mektubumda bunu anlatarak “tutarlı dostluk” konusunda seni aydınlatmak istemekteyim.
Can dostum,
“Tutarlı olma” dan ne anlamaktayım? Önce bu konu üzerinde durmak lazım. Tutarlı olmak demek insanın Kendi Düşünce ve duygularını davranışlarına aktarırken bir zamandan diğerine, bir ortamdan diğerine değişmezlik ve süreklilik göstermesi demektir. Yani insanın bir şeye inanması ve onu her zaman yapması tutarlılık olmakta. Bizim dostluğa inanmamız ve her zaman birbirimize dostça davranacağımıza söz vermemiz ve buna uymamız “ Tutarlı dostluk” olmakta yani.Özü ve sözü bir olan insanlar karşılarına güven verecekleri için kendilerinin el emin yani güvenilir insnalar olarak tanınmalarına da vesile olacaklardır.
Sevgili dostum,
Birde Kişisel Bütünlük kavramına değinmek istemekteyim. Nedir Kişisel Bütünlük? Kişinin kendi kendini aldatmaması ve inandığı ilkeler ve değerler çerçevesinde yaşamını oluşturması ilkesidir. Ama ne yazık ki günümüzde insanlar birbirlerini sevmedikleri halde “ Birbirini seviyormuş gibi yaparak sevmek oyunu oynamaktalar. Kişisel Bütünlüğü ve tutarlılığı olmayan insanlarda zaten mutlu olamamaktalar. Tutarlı olmaya inanmak yetmez, bunu aynen hayatımıza da uygulamak ile olacak iş.
Can dostum,
Biz, bu dostluğumuza inandığımız gibi geliştirmeye kendimizi adadığımız, aynı zamanda da dostluğun gelişimine çaba harcadığımız için mutlu olmaktayız işte. Kendini adama ne demek? Bunu çok insan bilmez. Kendini adama demek “ Kendinin bilincinde olan kişinin vicdani yeteneklerini kullanarak kendi zayıf taraflarını, gelişmesi gereken yönlerini, ya da yaşamından atılması gereken tutum ve davranışlarını belirleyerek daha iyi bir insan olmaya söz vermesi olarak tanımlayabiliriz.
Can dostum,
Yani bizler dostluğa kendimizi adadık ve bu dostluğun gelişmesi için nelerin gerekli olduğunu ve nelerin gerekli olmadığına bakarak dedikodudan uzak, birbirimize yalan söylemeden, samimi duygularımızla, kendi özümüze de saygılı olarak birbirimize ve kendimize karşı tutarlı olacağımıza her zaman söz vererek bunu da hayatımıza uyguladık. İşte bu aşamada da dostluğun hakikisini yaşamanın mutluluğuna erdik.İnsanın kendisini adayacağı ilkelerinin ve hayat felsefesinin olması da mutlu ve huzurlu olmasına sebep olacak mutlaka.
Can dostum,
Bu anlattıklarım çerçevesinde insanlar tutarlı olmadıklarından, dostluk dedikleri arkadaşlıklara kendilerini bir insan gibi adamadıklarından dolayı da hayat onlara istedikleri mutluluğu verememekte. İnsanlar geçmişteki hatalarını bırakarak bundan sonra tutarlı ve kişisel bütünlük içinde kendilerini dostluklara adarlarsa mutlu olacaklarına candan inanmaktayım.
Can dostum,
İnsanlar kişisel olarak kendilerini ifade edemediklerinden dolayı da dostluk kurmamaktalar çok zaman kişisel ifade ne demek? Tutarlı dostlukta neden gerekli? Bakın onu da size anlatayım. Kişisel ifade etkili yaşam kurmak isteyen bilinçli kişinin, ilke ve değerlerini yaşamı boyunca gerçekleştirmek istediği amaçlarını yazılı olarak veya sözlü olarak belirtmesi.
Canım dostum,
Bizde söz vermek kolay ama tutmak, tutarlı olmak zordur. İnsanlarımız belki söz verme ve sözde durmamayı önemsemez ama karşısındaki insan önemserse o zaman karşısındaki insan “ ya kibirli olur ya gururlu. Halbuki insanlar kendilerini dinlemeyen, anlamayan ve dedikodusunu her fırsatta yapan insanlardan uzak kalmak haklarının var olduğunu göstermek için insanlardan uzak kalırlar. Bunu karşı taraf kibir olarak algılar. Mesela bizler dedikoduyu sevebiliriz ama karşımızdaki insan sevmiyor olabilir ve onun dedikodu sevmemesi ve biz dedikodu yapığımız için de bizlerden uzak durma hakkı vardır her zaman.. Onun hakkına hiç kibir veya gurur deme hakkı da yoktur insanın .
Canım kardeşim,
Dostluğumuzda işte bu ilkeleri ön plana çıkardığımız için hem güzel dostluk kurmanın sevincini yaşamaktayız hem de başkalarına nasıl dostluk kurulacağının dersini ve örneğini gösterdiğimiz için de mutlu olmaktayız. İşte dostluğumuzu pekiştiren ve geliştiren de başkalarına örnek olmasını sağlayan da bu duygu değil midir?
Sevgili Kardeşim,
Tutarlı olmak tutmaktan gelir. Nedir tutmak? Söz tutmak. Bilgi tutmak.İlkeleri tutmak. Kısaca bütünleşmek ve paylaşmak demek. Ama insanlar tutmanın önemini bilmediği için tutarlı olmayı da önemsemez kendileri hata yaptıkları zaman hatalarının hoş karşılanmasını isterler..Başkalarının hatalarını da af etmek istemezler. Kısaca tutarlı olmak işlerine gelmez. Halbuki bizler “ Kendisi için istediğini kardeşi içinde istemedikçe insan kemale ulaşamaz” diyen bir dinin mensuplarıyız. Bunu uygulamayan buna inanmayan tutarsız insana bizler nasıl hoş görüde bulunacağız?
Canım kardeşim,
Hayatımızda tutarlılıklar ön plana çıkmazsa tutarsızlıklar ile kişisel ifadesi olmayan insanlar olarak günü kurtaran, o günün şartlarına uyarak haklıyı savunmayan, hakkı vermeyen insanlar olursak zaman gelir ki bizlerin de hakkı yenir. Zamana göre davranırsak o zaman, zaman bizim aleyhimize de olur “ Zamanın kime dost, kime düşman olacağı bilinmez” deyimi üzerine iyi düşünmek lazım değil mi ?
Canım dostum,
Tutarlılık insana sadece dostlar kazandırmaz, ilkelere bağlı olarak yaşamayı, hayatı sevmeyi de öğretir. Ama küçük yaşta anne ve baba tarafından çocuklara tutarlı olmak öğretilmezse hayat sonunda bizlere her zaman mutsuz olacağımız, çok zaman “ keşke zamanında tutarlı olsaydık “ diyerek hayıflanacağımız zamanları da sık görmeye başlarız. Bunu yaşamak istemiyorsak tutarlılıklarımızı önemsemeliyiz.
Can dostum,
İlkelerden bahsetmiştim sana biraz önce. İlke merkezli bireyler olarak yaşamak da dostluklarımızın pekişmesine sebep olur.İlke merkezli birey, yaşamını kendi özgür iradesi ile seçtiği ilkeler içerisinde yöneten, dört yaşam boyutunun temeline bu ilkeleri koyan kişi olarak tarif edebiliriz. İnsanların belli ilkeleri olmadan işlerine geldiği gibi, insanları sevemeden, sevgi gösteremeden nasıl yaşadıklarını düşünelim.. Tutarsız insanların mı yoksa tutarlı, çevresine sevgi gösteren insanların mı daha çok sevildiğini ve önemsendiği bir düşünelim.
Canım dostum,
Biz işte bu ilkelere göre tutarlı ve sevgiye dayalı bir dostluk kurduğumuz ve insanlara da bu güzel duyguları aşılamaya çalıştığımız için dostluklarımızın tadını yaşamaktayız.
Bu duygularla size selam ve sevgilerimi iletmekteyiz.
Dostun
Alıntı:Turan Yalçın
söyleyemediklerimiz....
Kural 1: Asla kendinden şüphe etme... Sen ne hissediyorsan o her zaman doğrudur. Dünyadaki bütün insanlar toplansa ve sana aksini söylese bile senin hissettiklerin senin için doğrudur. Onlar farklı hissedebilir, farklı düşünebilir ama bu senin hissettiklerinin yanlış olduğunu göstermez, sadece onlardan farklı olduğunu gösterir.
Kural 2: Asla farklı olduğun için utanma. Eğer çevrende senin gibi düşünen, seni anlayan insanlar yoksa, o zaman çirkin ördek yavrusu hikayesini hatırla... Muhtemelen sen yanlış yerde, yanlış insanlarla birlikte olduğun için seni anlamıyorlardır. O halde hedefin, ait olduğun yeri bulmak olmalıdır. Asla muhteşem bir kuğu olduğun gerçeğini unutma ve ördek olmak için uğraşma.
Kural 3: Geçmişte yaptıkların için pişmanlık duyma ve özür dileme. Yaşadıklarının senin için önemli bir ders olduğunu kendine hatırlat. Bu tecrübe ile aldığın bilgiyi özenle incele, olayda yaptığın hataları ve yeniden aynı durumda olsan nasıl davranacağını iyice düşün ve gelecek olaylar için kendini hazırla. Kırılan vazo tamir edilemez ama gelecekte başka vazoların kırılması önlenebilir
Kural 4: Mümkün olduğunca kimsenin senin adına karar vermesine izin verme ama başkalarının haklı olabileceğini de unutma. Bu hayat senin ve istediğin gibi yaşamaya hakkın var, fakat başkalarını dinle ve onların bakış açısını anlamaya çalış.
Kural 5: Ailen dışındaki insanlarla ilişkilerinde, asla kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atma ve kendini hayallerle kandırma. Her zaman ama her zaman önce sen gelmelisin. Asla başka insanlar üzülmesin diye kendini üzmeyi tercih etme.Sen kaldırabiliyorsan, onlarda kaldırabilir. Karşındaki insan senin mutluluğunu düşünmüyorsa ve senin üzülmene yol açıyorsa, o zaman o insan sana değer vermiyor demektir. Bu kişileri değiştireceğini ya da sana zamanla önem vereceğini düşünme. Sana karşılıksız sevgi veren ve senin için her şeyi göze alabilecek tek insanlar ailendir (Alıntı)
Kural 2: Asla farklı olduğun için utanma. Eğer çevrende senin gibi düşünen, seni anlayan insanlar yoksa, o zaman çirkin ördek yavrusu hikayesini hatırla... Muhtemelen sen yanlış yerde, yanlış insanlarla birlikte olduğun için seni anlamıyorlardır. O halde hedefin, ait olduğun yeri bulmak olmalıdır. Asla muhteşem bir kuğu olduğun gerçeğini unutma ve ördek olmak için uğraşma.
Kural 3: Geçmişte yaptıkların için pişmanlık duyma ve özür dileme. Yaşadıklarının senin için önemli bir ders olduğunu kendine hatırlat. Bu tecrübe ile aldığın bilgiyi özenle incele, olayda yaptığın hataları ve yeniden aynı durumda olsan nasıl davranacağını iyice düşün ve gelecek olaylar için kendini hazırla. Kırılan vazo tamir edilemez ama gelecekte başka vazoların kırılması önlenebilir
Kural 4: Mümkün olduğunca kimsenin senin adına karar vermesine izin verme ama başkalarının haklı olabileceğini de unutma. Bu hayat senin ve istediğin gibi yaşamaya hakkın var, fakat başkalarını dinle ve onların bakış açısını anlamaya çalış.
Kural 5: Ailen dışındaki insanlarla ilişkilerinde, asla kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atma ve kendini hayallerle kandırma. Her zaman ama her zaman önce sen gelmelisin. Asla başka insanlar üzülmesin diye kendini üzmeyi tercih etme.Sen kaldırabiliyorsan, onlarda kaldırabilir. Karşındaki insan senin mutluluğunu düşünmüyorsa ve senin üzülmene yol açıyorsa, o zaman o insan sana değer vermiyor demektir. Bu kişileri değiştireceğini ya da sana zamanla önem vereceğini düşünme. Sana karşılıksız sevgi veren ve senin için her şeyi göze alabilecek tek insanlar ailendir (Alıntı)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)